Osmanlı Dönemi Vakıfları
Güncelleme tarihi: 23 Oca 2021
Osmanlı döneminde, vakıflar oldukça önemliydi çünkü devlete hastane, okul, üniversite, huzur evi, kütüphane vb. birçok konuda yardımcı olup halkın rahat bir yaşam yaşamasını sağlamışlardır. Bugün sizler için bu vakıfların özelliklerinden ve öneminden bahsettim.

Osmanlı ve Türk Medeni Hukuklarında. Vakıf Kavramı:
Osmanlı ve Türk Medeni Hukuklarında vakıf, kavram olarak aynı anlamı ifade etmektedir. Türk Medeni Kanunu madde 73/1’re göre, " Vakıf, başlı başına mevcudiyeti haiz olmak üzere, bir malın belli bir gayeye tahsisidir." Bu maddeden de anlaşıldığı gibi, vakıf, belirli bir amaca tahsis edilmiş tüzel-kişiliğe sahip bir mal topluluğudur
Vakıfların Özellik ve Nitelikleri:
Vakıf bir amaç kuruluşudur Vakıf, bir amaç kuruluşudur. Özel amaçlı bir mal topluluğu olarak vakıf, belirli bir amaca ulaşmak için kurulur Bu amaç, hayrî veya dinî bir amaç olabileceği gibi, sosyal, bilimsel, sportif veya artistik bir amaç da olabilir Vakıf, bir tüzel kişidir; ancak, demekler gibi, bir kişi topluluğu olmayıp, bir mal topluluğudur Mal topluluklarında, üyelik veya ortaklık söz konusu olmaz. Bu sebeple, vakıfların, dernek veya şirketlerde olduğu gibi, üye veya ortakları yoktur. Burada sadece vakfın yöneticisi (mütevellisi) veya yönetim organı ile vakfın sağladığı menfaatten yararlanan kişiler vardır^. Vakıf sayesinde bir mal topluluğu, bir amaç etrafında kurumlaşmakta, tüzel kişilik kazanmaktadır''. Vakıf yoluyla hastahane, okul, üniversite, araştırma merkez ve enstitüleri, huzur evleri, yaşlılar veya öğrenci yurtlan, kütüphane vs. kurmak mümkündür Bu tür kurumlardan mesela hastahanede, bir mal veya malvarlığı, hastaların bakım ve tedavileri amacına; okul veya üniversitelerde, öğrencilerin okumaları amacına; düşkünler yurdunda, kimsesiz, fakir veya yaşlı kimselerin bandırılmaları amacına tahsis edilmektedir.
Osmanlı Döneminde Vakıfların Önemi:
Bir araştırmaya göre, Osmanlı döneminde kurulan vakıf sayısı, 26.300 küsurdu. Vakıfların Osmanlı döneminde bu kadar çok tutunmasının başlıca üç sebebi vardır Birinci sebep, tamamen dinî nitelikte olup, vakfı kuranın Allah'ın rızasını kazanma fikrine dayanın İslâm dinî, herkese iyilik yapmayı, fakirlere zekat ve sadaka vermeyi, bu arada özellikle kalıcı eserler bırakarak ahiret hayatına hazırlanmayı emreder Bu kültürde, insanların en çok ihtiyaç duyduğu şeyi vakfetmek, vakıfların en hayırlısıdır Vakıf, hayır eserleri arasında en kalıcı olduğu için, bir çok kişi, başkalarına hayır ve iyilik etmeyi, malvarığının bir kısmını vakfetmek suretiyle bulmuştur Osmanlı döneminde yaptırılan okul, cami, yol, köprü, çeşme, hastahane, kütüphane, imaret gibi hayır kurumlarının bir çoğu, böyle bir görüşten kaynaklanmıştır
Osmanlı Döneminde Vakıfların Sosyal ve Ekonomik Etkisi:
Osmanlı döneminde vakıfların sosyal etkisi: Vakıflar Osmanlı döneminde çok büyük ve önemli sosyal etkilere sahip olmuştur. Vakıfların sosyal etkileri, özellikle kendisini iktisadî ve sosyal açıdan güçsüz, zayıf veya fakir kimselere sunulan yardımlarda göstermiştir. Her toplumda olduğu gibi, Osmanlı toplumunu oluşturan fertlerin de ekonomik, sosyal ve biyolojik durumları birbirinden farklıydı. Osmanlı toplumunda da fakirler, hastalar,, yaşlılar bulunmaktaydı. İşte, vakıf şeklinde kurulan hastahane ve yetimhanelerde, aşevleri ve imaretlerde, medrese (okul) ve şifa yurtlarında, bu kimsesiz, fakir, yardıma muhtaç kimseler, tedavi edilmiş, doyurulup barındırılmış, donatılıp, okutulmuştur. Böylece zengin hayır sahipleri, kurmuş oldukları hayrî vakıflarla bu tür fakir ve düşkün kimselere yardım ellerini uzatmış, toplumda barış ve özveriye dayalı gerçek bir sosyal dayanışma düzeninin kurulmasını sağlamışlar
Osmanlı’da Kurulan İlginç Vakıflar
Parasını Düşüren Çocuklar Vakfı: Annelerinin kendilerine alış-veriş için verdiği parayı kaybeden çocuklar yararına, başta Tunus olmak üzere Osmanlı coğrafyasının pek çok köşesinde vakıflar kurulmuştur.
Öğrencilere Piknik Vakfı: IV. Murad devrinin önemli devlet adamlarından (padişahın kızı Kaya Sultan ile evli) Melek Ahmed Paşa’nın kızı Fatma Hanım’ın 1716’da İstanbul Fatih’te kurdurduğu vakıf, sıbyan mektebi (ilkokul) talebelerini, biri kiraz vaktinde (ilkbahar) diğeri üzüm vaktinde (sonbahar) olmak üzere yılda iki defa pikniğe götürmeyi amaçlamıştır. Her iki vakitteki piknik için 1800’er akçe ayırmıştır.
Yetimlere Eğitim Vakfı: Fatma Hatun’a ait 16 Ekim 1612 tarihli vakfiyenin çalışma alanı kapsamında, Hacı Hüsrev Mektebi’nde okuyan yetim çocukların bütün masrafları karşılanmış; yetim sayısı az ise başka okullardan bulunarak ihtiyaçları giderilmiştir. Ayrıca mektebe her yıl yeterince odun ve hasır alımı yapılmıştır
Çocukları Gezdirme Vakfı: Eski Matbah-ı Amire Emiri Haseki Hacı Mustafa Ağa’nın 1768’de İstanbul’da kurduğu vakıf, yılda üç bin akçe sarf edip çocukların temiz hava alarak eğlenmelerini sağlamıştır. Böylece çocukların yılda bir kez ailelerinden alınıp kırlara götürülmeleri ve birbirleriyle kaynaşıp yeni arkadaşlıklar kurmaları arzulanmıştır
Fakir Kızlara Çeyiz Vakfı: Ayşe Revnak Hanım tarafından kurulan vakfın temel amacı, evlenmek üzere olan fakir kızların çeyizlerinin tamamlanarak düğünlerinin yapılmasıdır. Yapılan masraflardan sonra geriye para kalırsa, fakir çocuklara düğün elbisesi alınmış ve o yıl için ayrılan paranın mutlaka o yıl harcanması sağlanmıştır.
Fakirlere Meyve Yediren Vakıf: Bıyıklızade Mehmed Ağa tarafından 1594’de Bursa İznik’te tesis edilen vakıf, etraftaki fakirlere zeytin, armut ve elma ağaçlarının meyvelerinden belirli bir miktar dağıtılmasını ve daha fazla almak isteyenlere mani olunmamasını vakfiyesinde şöyle şart koşmuştur: “Ve Harmanyeri dairesinde zeytün ağaçlarından maada armut ve elma ağaçlarının meyvesini hâzır olan fukara, rızaen lillâh maan ekledeler... Ve birer dest-i mal miktarı dahi götüreler. Ziyadesine taarruz etmeyeler... Ve bir ferd mani olmaya...”
Muallimlere Tütünü Yasaklayan Vakıf: Diyarbakır Şehremini (Belediye Başkanı) Mehmed Ragıb bin Mesud tarafından 1833’de teşkil edilen vakıf, hizmetlerini, ilk mektep muallimlerinin tütün içmesini engellemeye hasretmiştir. Caydırıcı olabilmek maksadıyla şehirde bulunan tüm ilk mekteplerde tütün içilmesi yasaklanmış ve bu zararlı maddeyi kullananların “asla ve kat’a” öğretmenlik yapamayacakları ilan edilmiştir: “…Zinhar ve zinhar şarib-i duhân (tütün içici) muallim-i sibyân olmaya…”